Editör

es-selâmü aleyküm ve rahmetullâh

es-selâmü aleyküm ve rahmetullâh

Allah’a (c.c) hamd eder, Resûl’üne sonsuz selatü selam ederiz. Rûz-i mahşerde O’nun (s.a.s) şefaatini talep ve ümid ederiz.

Ahmed Muhammed Mustafa… (s.a.s)

O dünyaya teşrif edip nebilik vazifesi verilince, zalimlerin ezberleri bozuldu. Zillete düşmüş mazlumlar ise uyanıp üzerlerinden zillet elbiselerini çıkardılar. Hatta daha nebilik verilmezden evvel, mevlidinde dahi bin yıllık yanan küfür ateşi sönmüş, kisra sarayındaki sütunlar savrulmuştu. 

O, iblisin amansız düşmanı idi. Ömrünün eli kolu bağlı kaldığı en amansız demiydi. O; Ebu Cehillerin, Ebu Leheblerin  maskelerini düşürmüş, kibirlerini yıkmış, putlarını devirmiş, hevalarını yerle bir etmişti.  Kıymet verilenlerin basitliğini göstermişti. Kıymet vermeyi unuttuklarını insanlara hatırlatmıştı. Adet yerini bulsun diye diri diri kız çocuklarını gömenlerin “katiller” olduklarını yüzlerine haykırmıştı.

“Diri diri gömülen kız çocuğunun, hangi günahtan ötürü öldürüldüğü sorulduğu zaman...” (Tekvir, 86)

O, iyice birbirine karışmış hak ve batılın arasını açmıştı. Ne olduklarını mütekâmilen göstermişti.

“Dinde zorlama yoktur. Hakikat, iman ile küfür apaçık meydana çıkmıştır. Artık kim şeytanı tanımayıp da Allaha iman ederse o, muhakkak ki kopması (mümkün) olmayan en sağlam kulpa yapışmıştır. Allah hakkıyla işitici, (her şeyi) kemâliyle bilicidir.”(Bakara, 276) emr-i ilahisini tüm insanlığa iletmişti.

Usta iz sürücüler ile, kiralık katiller ile, savaşlar ile, büyü ve sihirler ile, devirebilecek kem nazarlar ile, ekonomik savaşlar ile, yerinden yurdundan etmeler ile, sevdiklerine zarar vermeler ile, dünyalık metalar ve imkanlar teklif etmek ile ve benzeri türlü oyun ve numaralarla onu davasından alıkoymak istemişlerdi. Ama nafile... Buyurmuştu ki:

Güneşi sağ elime, ayı da sol elime verseler, ben yine bu dinden, bu tebliğden vazgeçmem. Ya Allah (c.c), bu dini hâkim kılar, yahut ben bu uğurda canımı veririm.

O’nun (s.a.s) Allah’ın Resûlü olduğunu babalarını tanıdıkları gibi tanıyıp da O’na düşmanlıkta hiç kusur etmeyenler olmuştu. Son nefeslerinde dahi kendi canının derdinden geçip O’nun akıbetini merak edenler olmuştu. Aman Yarabbi, bu nasıl bir düşmanlıktır? Musa’nın (a.s) firavunu dahi ye’s hâlinde iman etmeye kalkmamış mıydı?

O’nun (s.a.s) düşmanları şimdi neredeler? Sakın ha, Peygamber Efendimizin vefatı ile beraber onların da düşmanlıkları bitti sanılmasın. Cetlerinin izinde öyle bir düşmanlık peşindeler ki... O’ndan bir iz dahi bırakmamaya çalışıyorlar. Işığa düşman yarasalar gibi Hz. Peygamber’in (s.a.s) her hatıratına saldırıyorlar ve susmak nedir bilmiyorlar.

Hiç üflemekle güneş söner mi?

İşte bu yüzden, bu sayımıza “Onların Sözleri” diyerek başlıyoruz.

Çalışma ve gayret bizden, başarı Allahü Zül’Celal’dendir.

Bâkî ve kevserî selamlar...


Editör diğer yazıları