Ankâzâde Köstendilî Halîl Efendi’nin, Tûti İhsan Efendi’ye 9. Mektubu
Hepisinden eyice; bir gönüle girmektir.
Gözümün nuru, gönlümdeki güzelliklerin muhatabı, nedimim, pek kıymetli evlâdım, İhsan Efendi oğlum, Cenâb-ı Hudâ’nın selâmı, rahmeti, bereketi sizin ve ailenizin üzerine olsun.
Yazmış olduğunuz satırlar, sıhhat ve afiyetinizden haber veren cümleler bizleri mesrur eyliyor. Hele, şeyhinizin en son ziyaretindeki konuşmasını dinlediğinizde “Bir an karşımda sanki siz vardınız.” şeklindeki ifadeniz fakiri tebessüme sevk etti. Hayır dualarla sizi epeyce yâd eyledim.
İnşallahu’r-Rahmân hep güzelliklerle anılır ve daima Cenâb-ı Hakk’ın razı olduğu işlerle meşgul olur, hâdim olursunuz. Âşık Yunus’un dediği gibi: “Hepisinden eyice; bir gönüle girmektir!” Bir kimse Cenâb-ı Hakk’ın nazargâhı olmuş hatta O Zü’l-celâl-i ve’l ikram’a kalbi âyine olmuş kişinin gönlünde yer tutarsa Hakk Teâlâ meleklerine “Şu sevdiğim kulun kalbindeki şahsa ikramda bulunun, maddi ve mânevi müşküllerini halledip hizmette bulunun.” diye emr u ferman buyururmuş. Yani sizin anlayacağınız oğlum, Allah-u Teâlâ’ya yakın olan kullar da gidilip himmet istenildiğinde veyahut dua niyaz edildiğinde, oturup öyle uzun uzun saatlerce duada bulunmazlar. O müracaatı sadırlarında bir şekilde muhafaza ederler. Ve eşref saati geldiğinde, Hakk Teâlâ ile mukârebeleri ve rabıta-ı kemalleri esnasında zaten Cenâb-ı Hakk sadr-ı velisinde bulunan bu müracaatı dile gelmeden kabul eder. İşte Âşık Yunus hem böyle bir kalp sahibinin gönlüne girmeyi hem de böyle gönül sahiplerinin safına dâhil olmayı pek güzel ifade eylemiştir.
Rabbin ihsanına mazhar, İhsan Efendi oğlum! Nefs-i mülhime’den sana birazcık bahsetmiştik. Lakin mektubundan anladım ki biraz daha izah lâzım. Bu satırları okuyunca sakın anlayamadınız diye üzülmeyiniz, zirâ izahatımızın sebebi nefs-i mülhime sıfatlarına daha fazla âşinalık içindir. Cenab-ı Hudâ idrakinizi ziyadeleştirsin. Hemen bir daha arz etmek gerekir ki, Evliyaullah Hazerâtının tâlim ettikleri yedi nefs derecesine Kur’an-ı Mecid’den âyetler işaret etmektedir. Sûre-i Yûsuf’ta geçen âyet Nefs-i Emmâre’ye, Sûre-i Kıyâme’de geçen âyet Nefs-i Levvâme’ye, Sûre-i Şems’de geçen âyet Nefs-i Mülhime’ye, Sûre-i Fecr’de geçen âyetler sırasıyla Nefs-i Mutmainne’ye, Radıyye’ye ve Mardıyye’ye işaret eylemektedir. Üzerinde düşünüle… Nefs-i Mülhime’ye gelince:
Kur’an-ı Kerîm’i Cenâb-ı Hakk’ın inayeti ile sadece kulaklarıyla duyup, gözleri ile görüp, dilleriyle okumakla kalmayan, gönülleriyle de âyetlerin hikmet ve esrarına yakîn olan âlimler manaları türlü türlü güzelliklerle bizlere aktarmışlardır ki Mülhime’ye işaret eden âyette de pek çok esrar-ı ilâhi vardır. Dikkat edilirse bu âyet-i kerimede Cenab-ı Hakk kelâmda “fe elhemehâ fücûrahâ ve takvâhâ” (sonra ona fücurunu -sınır tanımaz günah ve kötülüğünü- ve ondan sakınmayı ilham edene and olsun- ki… (Şems suresi, 8. ayet)buyurarak “fısk u fücur”u evvele, “takvâ”yı sonraya almıştır.
Seyr u süluka giren dervişânın ekserisinin bu makamda ayakları kaymıştır. Şeytanın vesvesesini, nefsin fısk ü fücura davetini ilhâmat-ı Rabbanî zanneden birçok kimse öyle bir düşmüşlerdir ki, seyr u sülûktan önceki hallerini bile mumla arar vaziyettedirler. Allah Teâlâ Furkân-ı Mübîn’inde “Kur’ân’ı okumak istediğinizde şeytandan bana sığının!” buyurmuştur. Şimdi anlaşılmıştır ki; hem âyât-ı ilmiyye olan Kur’ân-ı Kerim’i okurken hem de âyât-ı kevniyye olan âlemleri ve bu âyetlerin en büyüğü olan insanı okurken, şeytandan Allah’a sığınmak icap eder. Bu âyet aynı zamanda, Mülhime makamında olan kişinin “Allah’tan başka sevilecek ve meyledilecek nesne yoktur.” manasıyla tevhidi okumak demektir. Zirâ ilhâmatın menşei kalp ve gönüldür. Aşkın menşei de kalp ve gönüldür. Nasıl ki Kelime-i Tevhid’in başında “İlahlar yoktur.” denilip “İlla Allah vardır.” zikrediliyor ise bu âyette de en öce fısk u fücur zikredilip ancak bunlardan geçenlere Takvâ beyan edileceğine işaret vardır. Takvâ ne demektir? Sevdiğinden çekinmek demektir. Mahbubundan utanmak demektir. İşte bu Mülhime makamında kulun kalbinde Allah aşkı tulû ederse artık buradan “Mutmainne” ye geçmek Cenâb-ı Hakk’ın lütfu ile mümkündür. Kelime-i Tevhid’in Kitâbullah’taki bir başka ismi de “Kelimetü’t Takvâ / Takva Kelimesi”dir. Üzerinde ârifâne tefekkür edilsin.
Hz. Mevlânâ Celâleddin Rûmi: “Gâfiller Allah’ı dünya semalarında arar, âşıklar ise kalp semalarında Hakk’ın Cemâlini müşahade ile meşguldürler.” buyurur. Bu makamda derviş o kadar müteyakkız, o kadar dikkatlidir ki başını öne eğer de ne kalbine doğru tam bakabilir ne de başını kaldırıp sağa sola nazar eder. Dışarıya nazar edemez, kalbindekinin ondan yüz çevirmesinden korkar. Kalbine de tam teveccüh edemez, zirâ kendinde, gönlündeki Sultan’a bakacak yüz olmadığını tefekkür eder mahcubiyetle boyuncuğunu büker bekler. İşte bu âyetteki (takva) kelimesi bu haleti de içine alır.
Ayân oldu ki ilhâmâta mazhar olan derviş bu takva üzerine adımlarını atmazsa Makam-ı Mutmainne’ye erişmek şöyle dursun; nefsinin ve şeytanın tatminiyle meşgul olup ayağı kayıp gider. Temkinli olmak ve söz dinlemek bu nev’i hallerden kişiyi muhafaza eder. Şeyhiniz size her hafta 70.000 Kelime-i Tevhid zikrini vermekle ve evradınızı sabah akşam okumaya sizi me’mur etmekle Allahu a’lem sizdeki sıyâneti (muhafazayı) ve Mülhime askerlerinin artmasını böylece muzafferiyeti temin eylemiştir. Bu söze icabet ederek zikirle meşgul olmanız sâir kimsenin zikir ile meşgul olmasına beklemez. Çünkü Kelime-i Tevhid sözünün bereketi, söz dinlemenin berekâtıyla birleşir, tesiri daha da artar.
Muhabbetli oğlum, Şeyh Efendi Hazretleri’nin “Etrafınızdakilere Allah ve Resûl muhabbetini neşredebilir ve sohbet edebilirsiniz.” diye izin verdiğini yazıyorsunuz. Evlâdım, rabıtanı tam eyle. İnsanların şerrinden, bulunduğun mekânın şerrinden Cenâb-ı Hakk’a sığınarak, senin şerrinden de etrafının muhafaza olmasını niyaz ederek sözünü dinleyebileceğini ümid ettiğin kimselerle sohbette bulun! Ma’lum, şu anda Balkanların durumu fevkalâde bozulmuştur. İnsanlar fırkalara ayrılmış böylece hem dinsizlerin hem de kendilerini dine mensupmuş gibi gösteren dinsizlerin ve Hıristiyanların oyunlarına daha kolay düşmeye başlamışlardır. Hatta üzülerek duyuyoruz ki, bazı devlet görevlileri de zulmederek halkı bezdirmişlerdir. Şeyhin sana bu ahval içerisinde yapman gerekeni söylemiştir. Eskiden olsaydı, kişi bu esmâda iken seyr u sülukunda bu merhalede iken böyle vazifeler verilmezdi! Şimdi ise durum farklı. İslâm âleminin vücudu kan kaybetmekte… Bir insan oluk oluk kan kaybederken ehil bir tabib gelsin yarasını sarsın diye beklemez! Durumunu gören kişi hemen eline temiz bir çaput alıp yarayı sarar veya başka bir şekilde duruma mâni olur. Maalesef şu anki ahvalimiz böyledir.
Umuma açık olan yerlerde insanlarla sohbette bulun. Lâkin çok mahrem meseleleri açma. Zirâ insanlardan gizli yerlerde meclis kurarsanız halk size daha çok tecessüs eder yaptığınız iyi işlerinizi dahi kötülük zannedebilir. Halkın arasına karışırsanız, dikkat çekmemek için daha iyidir.
Ayrıca hüsn-i zan ettiğiniz, emniyetine güvendiğiniz kardeşlerinizden bazılarının evini sohbet mahalli edininiz. Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hakk zulmün arttığı firavun devrinde, Mûsa ve Harûn Aleyhimesselam’a tebliğin ve sohbetin yapılabileceği evler edinilmesini emretmiştir. Zirâ cemiyetin nüvesi ev ve ailedir. Din hayattan gayri değildir. Hayatın kendisidir. İnsanların ekserisi dini, mescid ve zaviyelerde ibadetle sınırlı görmektedir. Din, insan hayatının hem evvelini hem hâlini hem de âhirini tamamen içine alır. Evlerde yapılacak sohbetler bu düşünce tarzına da vesile olacak, ayrıca muhabbetinizi arttıracaktır. Unutmayınız ki Cenâb-ı Peygamber de bir müddet “Erkâm’ın Evi”nde irşadına devam eylemişlerdir. Bâr (yük) olmadan, yâr olarak siz de bu nev’i hizmete riayet eyleyin.
“Mana”da (yani rüyada) çok görmek istediğin bazı zevatı görememen meselesine gelince, evladım! Bazen insan çok muhabbetinden dolayı da sevdiklerini rüyada göremeyebilir. Vazifelerini huşû ve huzurla ifâ eyle. Gerisini tabiî seyrine bırakıver, sükûnet üzere ol. Sakin ol ki, tecellileri fark edesin.
Evlâdım, iki cihanda azîz olasın. Azizlerle bulunasın. Zamanın ve mekânın izzeti senin aziz ahlâkına daima yoldaş olsun. Cenâb-ı Hakk seni nefsine, her türlü maddi ve manevi düşmanına karşı da aziz eyleyip zelil ve süfli ahvalden ve ahlaktan muhafaza eylesin. Dualarımız ve niyazlarımız her ne kadar zelil olsak da Aziz ve Muizz olan Cenâb-ı Hakk’ın razı olduğu ve dergâh-ı izzetinde kabul buyurduğu dualardan kılınsın.
Editör diğer yazıları
- 09 Aralık 2023 es-selâmu aleyküm ve rahmetullâh
- 15 Temmuz 2023 es-selâmu aleyküm ve rahmetullâh
- 18 Ocak 2023 Ankâzâde Köstendilî Halîl Efendi’nin, Tûti İhsan Efendi’ye Mektubu (7. Mektup)
- 18 Ocak 2023 es-selâmu aleyküm ve rahmetullâh
- 11 Eylul 2022 es-selâmu aleyküm ve rahmetullâh
- 03 Nisan 2022 es-selâmu aleyküm ve rahmetullâh
- 01 Aralık 2021 Ankâzâde Köstendilî Halîl Efendi’nin, Tûti İhsan Efendi’ye Mektubu (31. Mektup)
- 01 Aralık 2021 es-selâmu aleyküm ve rahmetullâh
- 08 Haziran 2021 Ankâzâde Köstendilî Halîl Efendi’nin, Tûti İhsan Efendi’ye 26. Mektubu
- 08 Haziran 2021 eş Şeyh es Seyyid Abdurrahmân Hâlis Kerkûkî Hz.nin Nigârâ Adlı Türkçe Gazeli
- 08 Haziran 2021 es-selâmü aleyküm ve rahmetullâh
- 08 Şubat 2021 es-selâmu aleyküm ve rahmetullâh
- 08 Şubat 2021 Mürîdin nefsiyle olan âdâbı nelerdir?
- 07 Şubat 2021 Şeyhu’l-İslâm Haydȃrîzȃde İbrȃhîm Efendi´nin, Kerküklü Abdurrahman Hâlis Hazretlerinin Biyografisine İçeren Makalesi
- 18 Ekim 2020 es-selâmu aleyküm ve rahmetullâh
- 18 Ekim 2020 Sahih-i Buhari´de Zayıf Hadis Yoktur
- 18 Ekim 2020 Bu Dünya Dar-ı Gaflettir
- 28 Nisan 2020 es-selâmü aleyküm ve rahmetullâh
- 26 Nisan 2020 Tasavvufi Eğitimin Hedefi ve Bir Prototip
- 28 Ocak 2020 Ya Resulallah - Niyazi Mısri
- 28 Ocak 2020 Ankâzâde Köstendilî Halîl Efendi’nin, Tûti İhsan Efendi’ye 23. Mektubu
- 28 Ocak 2020 Tasavvufsuz İslami Kalkınma Olmaz
- 28 Ocak 2020 es-selâmü aleyküm ve rahmetullâh
- 28 Ocak 2020 Hüdâyi Hazretleri´nin Nefis Terbiyesi
- 28 Eylul 2019 Abdülkâdir Geylânî’nin Ahlakı
- 28 Eylul 2019 Ankâzâde Köstendilî Halîl Efendi’nin, Tûti İhsan Efendi’ye 22. Mektubu
- 28 Eylul 2019 Derviş Olsam
- 28 Eylul 2019 Allah, Kubâ Halkını Niçin Övmüştür?
- 28 Eylul 2019 Bir Kıssa, Bin Hisse - Buyurun Efendim!
- 28 Eylul 2019 Bursa Ulucami’indeki Levhanın Sırrı
- 28 Eylul 2019 Ayasofya Diyor ki
- 28 Eylul 2019 es-selâmü aleyküm ve rahmetullâh
- 20 Aralık 2018 Cem Olmuş Dervişleri
- 20 Aralık 2018 Kıssadan Hisse -ÇingeneAli-
- 20 Aralık 2018 Siz Hiç Çocuğunuza Böyle Bir Mektup Yazdınız mı?
- 20 Aralık 2018 Tövbe
- 20 Aralık 2018 Ankâzâd´den Tûti İhsan Efendi’ye 21. Mektub
- 09 Mart 2018 Tasdik ve İnkâr Bakımından İnsanlar - Ömer Nesefî
- 09 Mart 2018 Kudüs Davası Sahipsiz Değildir!
- 09 Mart 2018 Ankâzâde Köstendilî Halîl Efendi’nin, Tûti İhsan Efendi’ye 20. Mektubu
- 09 Mart 2018 Hz. Peygamber, Barış ve Savaş
- 29 Ekim 2017 Kabir Azabını İnkâr Edenlere Güzel Bir Cevap
- 29 Ekim 2017 Suların Kısımları
- 29 Ekim 2017 Ankâzâde Köstendilî Halîl Efendi’nin, Tûti İhsan Efendi’ye 20. Mektubu
- 29 Ekim 2017 Bir Mucize, Süheyl b. Amr (r.a)
- 29 Ekim 2017 Olmayınca
- 29 Ekim 2017 Gel Papaz Efendi!
- 23 Şubat 2017 Abdesti Bozmayan Şeyler
- 23 Şubat 2017 Ankâzâde Köstendilî Halîl Efendi’nin, Tûti İhsan Efendi’ye 18. Mektubu
- 23 Şubat 2017 Himmetini Âlî Tut - Pir Abdulkâdir Geylâni Hazretleri