Editör

Mustafa Hayri Öğüt (ks.)

Mustafa Hayri Öğüt (ks.)

Sarp kayalıklarda gül yetiştiren, bakırlardan altın, taşlardan elmas yapan GÖNÜL MİMARI…

Bir İlâhî Aşk ve Mana Rehberi

Hacı Mustafa Hayri Öğüt (k.s) Efendi Hazretleri (1895-1979)

 

Son dönemde yaşamış evliyalardandır. Türbe-i Şerifleri Trabzon Akçaabat’ta bulunan, aslen Malatyalı Hacı Mustafa Hayri Öğüt Hazretlerini tanımaya hazır mısınız?

Mustafa Hayri Efendi zâhir ve bâtın ilimlerinde yetişmiş ve yetiştirebilen bir kadri yüce Zât idi. Bu yönünü maharetle gizleyen bir tevazu sahibi olduğu biliniyor. Öyle ki kendisini halktan biri gibi gösterir ve şu sözü sık sık söylerdi: ”İsteseydim doğu-batı bütün dünya bizi tanırdı. Ama biz Allah'ın Settâr ismine büründük. Kendimizi gizledik.” 

Muhterem Efendi Hazretleri, tasavvufu söz ve şekil olarak değil aşk, mana ve Rasûlullâh'ın (s.a.s) yoluna uygun bir yaşantı ile yaşamış ve yaşatmıştır.

Nesli

Hacı Mustafa Hayri Öğüt kaddesallâhu sırruh Hazretleri hem anne, hem de baba tarafından Seyyid olup Abdulkâdir Geylânî kaddesallâhu sırruh hazretlerinin oğlu Salih’in soyundan ve 33. göbekten torunlarındandır.

Tahsil Hayatı

İlk tahsilini Malatya’da tamamlar. Daha sonra eniştesi Hâfız Nâfiz Bey himayesinde İstanbul’a gider. İstanbul’da Rüşdiye’ye (Osmanlıda ortaöğretim seviyesinde bir okul) yazdırılır.

Rüştiyeyi bitirdikten sonra Harbiye’ye devam eder. Subay olmasına altı ay kala 1. Dünya Savaşı patlak verir. Bu savaşta kendisine harita memurluğu görevi verilir. Bu görevi sırasında, harple ilgili bazı evrakları Medine-i Münevvere´ye ulaştırma vazifesi kendisine verilir. Bu tehlikeli görev sırasında esir düştüğü, iki kere ölüm tehlikesi atlattığı halde sağ salim Medine’ye varır. Peygamber Efendimiz‘in (s.a.s) aşığı olan Mustafa Hayri Efendi, pek çok kez yüce ceddi Rasûlullâh’ı (s.a.s) ziyaretle şereflenmiş, bu ziyaretlerinde iki cihan Serverini (aleyhissalâtü vesselâm) görmekle müşerref olduğunu şu sözleriyle ifade etmişlerdir.

“Güneşin ziyası, O’nun yanında çok sönük kalırdı.”

Tasavvufa Girişi

Hacı Mustafa Hayri Efendi kaddesallâhu sırruh Hazretleri Kadiri tarikatına intisabını ise şöyle anlatırlarmış:

“Bir gece rüyamda kendimi büyük bir dağın üzerinde gördüm. Bakıyorum paşa rütbesinde bir zat var, halk başına toplanmış. Ve o cemaatin içinde bir de mülâzım (asker) var. Ben de silahlı bir askerim. Kendisini seyrediyorum. Sabah kalktım, bu rüyamdan çok etkilendim. Bizim Malatya'da herkesin saygı gösterdiği sevilen ve sayılan Malatya şeyhlerinden Şeyh Mehmet Efendi'ye gittim. Ona rüyamı anlattım. O da ‘Hayri Bey! O gördüğün paşa rütbesinde büyük bir evliya’ dedi. Ben elbisesini, sarığını hatta omzundaki o zamanın tabiri ile apoletlerini anlatınca ‘O gördüğün siyahlık da teze işaret, tez zamanda o zat ile karşılaşacaksın ve ondan himmet alacaksın’ dedi.”

Hacı Muhammed Efendi Hazretleri şeyhi Hacı Ömer Hüdaî Köğengi hazretlerinden aldığı manevî bir emirle Medine-i Münevvere´ye gider. Peygamberimiz’in (s.a.s) Ravza-ı Mutahharası’nda mücâvir olarak kalır. Kabri şeriflerine 7 yıl hizmet etmiştir. Bu hizmeti tamamladıktan sonra Hz. Peygamberimiz (s.a.s) mana âleminde, Gavsu’l-A’zam Pir Abdulkadir Geylanî (k.s) Hazretlerine şu şekilde emir verir.

“Halifen Hacı Muhammedi Malatya’ya gönder. Orada benim neslimden Hayri’yi irşad etsin.” Bu emir üzerine Hacı Muhammed Kürkî (k.s) Malatya’ya teşrif etmişlerdir.

Hayri baba, kısa zamanda aldığı manevî eğitiminde çok mesafe alır. Şeyhi Muhammed Kürkî'nin hizmetinde bulunur. Onun manevî kandili ile birlikte birçok insanın da gönül ışıklarını yakarlar.

“Aradan sekiz, on gün kadar bir vakit geçti. Bir de baktım camide, imamın arkasında benim rüyamda gördüğüm zat namaz kılıyor. Ben de aynı cemaatteyim. O zata bakıp süzüyorum. Rüyamda gördüklerimin hepsi tamam, sadece omzunda paşa apoletleri yok. Ben de geriden bakıyorum, hoş beş hal hatır sorma devam ediyordu. Sanki benim ile uzun zamandır tanışıyor gibi ruhî bir yakınlık ve tebessüm ile bir birimizi süzüyorduk, kendisini çok sevdim. Akşam oldu. Bizim evde Malatya'nın şeyhleri, dervişleri Hacı Muhammed Efendi kaddesallâhu sırruhû Hazretlerini tanıyan hacılar geldiler. Tanışıp konuşup sohbet ettikten sonra, muazzam bir Hatm-i Kadirî yapıldı. Gelen Malatyalı misafirler hoşnut ve neşeli olarak dağıldılar. Evde kıymetli misafirim Hacı Muhammed Efendi kaddesallâhu sırruh Hazretleri ile ben yalnız kaldım. Konuşmamız esnasında sözü dolaştırıp kendisine intisâb etmeme getiriyordu. Ben de “Efendim benim intisabım var. Bana himmet, duâ buyurun” diyordum. O yine sohbeti konuşmayı kendinden inâbe almama getiriyor, ben de intisabım olduğunu söylüyor ve kendisinden inâbe almamakta direniyordum.”

“Derken vakit çok geçti, ara sıra gözümü yumup dalıyorum. Her dalışımda bakıyorum ki bu zatın kalbinden bir yol açılıyor, o yol uzana uzana Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa sallallâhu aleyhi vesellem Efendimize varıyor ve Resûlullah sallallâhu aleyhi vesellem Efendimizden bir asker elinde bir parça evrakla bu zata geliyor, bu zattan da bir şeyler alıp Resûlullah sallallâhu aleyhi vesellem Efendimize götürüyor. Her ikisinin arasında bir posta veya manevî bir evrak memuru gibi bir askerin gidip geldiğini her dalışımda görüyorum. Gözümü açıyorum bir şey yok, gözümü yumup kalbime baktığım zaman yukarıda izah ettiğim o yüksek manevî hali görüyordum.”

“Bana ‘Benim âdetimdir, haydi vakit geçti, tesbih namazıkılalım’ dedi. Namaza kalktık. Birinci rekâtta bana öyle bir manevî çarpma oldu ki az kalsın yıkılacaktım. Kendimi toparladım. İkinci rekâtta yine aynı hal yani bana ruhen dokunma oldu. Fakat birinci rekâttaki gibi pek şiddetli olmadı. Onu çabuk geçirdim. Namazı tamamlayınca bana ‘Geç karşıma sana tesbih tarifinde bulunacağım. On iki tarikattan mezuniyetim var. Hangi tarikattan istersen ondan tarif edebilirim’ dedi. Ben de ‘Efendim çocukluğumdan beri Şeyh Abdulkâdir Geylânî (k.s) Hazretlerini çok severim, ona karşı çok saygım var, onun tarikatından, Kadirî dersi tarif buyurun’ dedim. O da bana Kadirî Tarikatını tarif etti. Tarif etme işini bitirince bana ‘Ben zaten Medine-i Münevvere´den Şeyh Abdulkâdir Geylânî (k.s) Hazretlerinin emr-i şerifi üzerine geldim’ dedi.”

Hacı Mustafa Hayri Efendi (k.s), canla başla mürşidinin hizmetine koyulur. O yüce zatın pek çok dua, iltifat ve himmetlerine mazhar olur.

Mustafa Hayri Efendi Hz.leri Mürşidi ile birçok yolculuk yapmış, şehir şehir köy kasaba gezerek Hakk yolun inceliklerini insanlara anlatmışlardır.

Şeyhinin, Mustafa Hayri Efendiye Olan Sevgisi

“Şeyh Hacı Muhammed Efendi (k.s) Hazretlerinin yaşlı, kıdemli ve ileri derecedeki müritleri, ‘Hacı Muhammed Efendi Hazretleri niçin bu genç Hayri Beyle bu kadar ilgileniyor, meşgul oluyor’ diyerek bulunduğumuz yeri öğrenip gelmişler. Benim Malatya’da olduğum bir zaman Hacı Muhammed Efendi Hazretlerine gelip bunun sebebini sormuşlar. O da ‘Bu genç Hayri ile neden bu kadar ilgilendiğimi kendisi gelince soralım’ demiş. Ben dergâha gelince şeyhim Hacı Muhammed Efendi Hazretleri bana yolda gelirken nasıl dua yaptığımı sordu, ben de: ‘Yolda Cenab-ı Hakk’a ‘Ya Rabbi senin rızanı tahsil için bu sevgili kuluna ve evliyana hizmet ediyorum. Bu hizmetim esnasında ayağıma batan kumların, dikenlerin, taşların adedince ümmeti Muhammedi affet’ diye dua ettim’ dediğimde Hacı Muhammed Efendi Hazretleri onların yüzüne baktı ‘Ben Hayri’yi niçin seviyormuşum anladınız mı?’ gibi bir ifade kullandı.”

Mustafa Hayri Efendi Hazretleri mürşidinin vefat tarihi 1929’dan, kendi vefatına (1979) kadar Kutbu’l-Aktab’lık görevini yürütmüştür. Günlerden bir gün, Hayri Efendi dairede çalışmakta iken kulağında Hacı Muhammed Efendi Hz.lerinin sesi yankılanır. ”Hayri! Acele gel!” Hemen bir taksiye biner, Elazığ’ın yolunu tutar. Varır ki efendisi Şeyh Hacı Muhammed Efendi ağır şekilde hastadır. Mustafa Hayri Efendi Hazretleri diyor ki:

“Efendimin ilk sözü şu oldu:

‘Sana vasiyetim var. Ümmet-i Muhammed için canını feda edeceksin. Onlara daima tavsiyede bulunacaksın. Kelime-i Tevhidin yolundan asla ayrılmayıp, bu nurlu yolumuzu devam ettireceksin. Evlat! Bundan böyle sana on iki tarikten icazet veriyorum. Senin vesilenle bu tarik neşv ü nema bulur. İleride çok halifen olur. Hz. Allah (c.c) onları da feyziyâb eyleye!’

Bazı önemli nasihatlerden sonra beni yolcu eyledi. Malatya’ya döndüm, vazifeme devam ederken vefat haberi ulaştı.”

Hacı Mustafa Hayri Efendi, hemen Elazığ-Köğenk köyüne gelir. Canından kıymetli Şeyhinin mezarını hazırlar.

Şeyhi Hacı Muhammed Efendi Hz.lerinin ölümünden sonra iyiliği teşvik etme, kötülükten alıkoyma işini yürütmeye başladı. Yaptığı bu nasihatlerle çevresinde yüzlerce binlerce insan, kötü davranışlarını bırakıp temiz bir yaşantıya adım atıyordu.

1960 yılında Ankara’ya, 1965’de ise İstanbul’a yerleşir.

İrşat Faaliyetleri

İnsanüstü sıkıntılar görmesine rağmen, bir an olsun ders vermekten, halaka-ı zikir kurmaktan geri kalmamış, eşi Bedriye Hanım’ı kaybetmiş, çocukları öksüz kalmış, maddi sıkıntılar son haddine varmış ama yine de Rabbine, Rasulüne, Pirine, Şeyhine sadık kalmış, Ümmet-i Muhammed’in (s.a.s) sıhhat ve selameti, İslâm’ın bidat ve hurafelerden muhafazası için göğüs germiş, malından, canından fedakârlık yaparak Dîn-i İslâm-ı Mübîn’e hizmet etmiştir. Kayseri, İstanbul, Ankara, Kars, Isparta, Trabzon, Konya ve kısaca şarkta ve garpta sayılamayacak kadar çok ihvanı olmuş, ders halkaları kurulmuştur. Yani cihan-şümul bir mürşid-i kâmildir.

Kendisi için ”Sarp kayalıklarda gül yetiştiren, bakırlardan altın, taşlardan elmas yapan GÖNÜL MİMARI…” demek tam yerindedir.

Halifesi Zülcenâheyn Abdullah Demircioğlu Efendi Hz.lerinin Dilinden

“Benim kendisiyle tabii ki bir 9–10 senelik beraberliğim oldu. Sosyal yönü itibariyle çok faaldi. Babacan bir tavrı vardı. Ahlakı yüksek idi. Herkesi rahmetle, merhametle, şefkatle kucaklardı. Kendisini ziyaret edenlere ölçüler içerisinde İslâmiyet için yardımcı olurdu. Nazikti, kimseyi kırmazdı. Kimsenin incinmesini istemezdi. Böyle, sosyal yönü çok genişti. Yani Peygamberimizin (s.a.s.) hayatını aynen yansıtan, onun ahlakı ile bezenmiş yüce bir şahsiyetti.”

“Genel olarak onun bir hali vardı. Kendisini ziyaret edenlerde bir dalma hali olurdu. Ben anlardım ki, o dalma halinde olan kişilerin kalplerini manevî göz ile bir tarassut ederdi. Yani onların içlerini okurdu. Evet, evliyanın yanında kalbini tut, ilim sahibinin yanında da dilini tut! (O), öyle yapardı. Kendisini ziyaret edenlerin gönülleri hemen ona akardı. Sevgiyle, muhabbetle…”

“Hâlisiyye kolunun ehemmiyetinden, öneminden, nasıl kurulduğundan bilgiler verirdi. Tatminkâr ve doyurucuydu. Zamanın Kutbu’l-Aktabı olduğunu: ”Biz isteseydik bütün dünyaya kendimizi duyururduk. Ama biz sır olarak kalmayı arzu ettik” diyordu. Zaten fazla çok konuşmazdı. Az söz, öz mana ifade eder.”

 

Tasavvufi Görüşlerinden Bir Demet

“Bu iş kılık kıyafetle olmaz. Allah’ın (c.c) nurunu elbisede aramayın” buyururdu. Kendisi de halktan farklı giyinmezdi. Keramet konusunda çok hassastı.

“Bir doğruluk, bin kerametten üstündür. Bin keramet insana bir hasene/sevap yazdırmaz ama bir doğruluk sayısız sevap kazandırır.”

Yine, “Bu yolda bin menzil vardır, ilki keramettir.” buyururdu.

Kendisinden her zaman sayısız kerametler zuhur ettiği halde O, bunları şöyle değerlendirirdi: ”Emir olunduğum gibi icra ederim, her şeye hâkim olan Allah’tır.”

Bir gün buyurdu ki:“Ben ömrüm boyunca kimi aradım bilir misiniz? Vazifemi devredeceğim İnsan-ı Kâmili aradım.”

Orada hazır bulunan müridân sordular: “Efendim, peki ya biz ne oluyoruz?”

Mustafa Hayri Efendi Hazretleri buyurdu ki: ”Ben, O'nu ararken, siz de arada irşâd oluyorsunuz”

Haseben ve neseben bütün evlatlarıma on iki tarikten ders vermeye ve halaka-yı zikir yaptırmaya, halkı ikaz ve irşad etmeye Hazreti Rasul-i Ekrem (s.a.s) Efendimizden izin aldım.” buyururdu.

Çok mütevazı idi. Yaşlılık döneminde dahi misafirlerine kendi hizmet eder, tasavvufî hayatı, yaşantısı ile kalplere işlerdi.

“Evladım toprak olarak kimse, kimseden üstün değildir.”

Her anı Allah’ı (c.c) zikir ile geçerdi. Manevî hallerini maharetle gizler ve Hz. Allah’ın (c.c) Settâr ismine büründüm buyururlardı. Halk içinde Hakk (c.c) ile olmayı telkin ederdi.

Ahlakı son derece yumuşaktı. Uzaktan baktığında sert mizaçlı, celal meşrep bir insan zannedilirdi, ama yanına sokuldukça, onunla oldukça şefkatli, pamuk yığını şeker bir adam denirdi. Hiç kaba davranışı yoktu. Çok nezaket ehli olması münasebetiyle hassastı, küçük büyük ayırt etmez hassas davranırdı. İnsanlara bir şeyler anlatabilmek için ilahi bir ölçüsü vardı.

“İnsanlarla bütünleşmek, ters düşmemek için onlardan biri gibi olacaksın ki adam seni kabul etsin. Farklı kılık kıyafetlerle toplumun içine girersen o insan seni dinler mi? Seninle beraber olur mu? Sana ona göre not verirler.”

Böylece nice sarhoşları, kumarbazları yola getirmiştir. Sokaktan perişan kılıklı garipleri evine getirir, onlara ikramlarda bulunur gönüllerini hoş ederdi.

Mustafa Hayri Hazretleri, insanlara hem nimetleri müjdeliyor hem de hataların karşılıksız bırakılmayacağını yaptıklarının karşılığında bir cezai müeyyidenin olacağını hatırlatıyordu.

Toplumda, dünya hayatının terk edilemeyeceğini söylerdi:

“Evladım, hiçbir insan hele hele Müslüman, dünyayı arkasına atıp terk edemez. İndallahta vebal altında kalır. İnsan çoluk çocuğunun rızkını kazanmakla, etrafına hizmet etmekle mükelleftir. Eğer yokluğundan dolayı sulbünden gelen insan, yanlış yaparsa bunun hesabını veremez. O bakımdan insanların etrafına maddi bakımdan faydalı olmaları gerekir. Bir eliniz yârda bir eliniz kârda olacak. Kalbinize maddeyi koymayacaksınız.”

Dünyanın imtihan ölçülerine göre dizayn edilmiş bir yer, ya da imtihan sahası olarak ayarlanmış bir yer olduğunu söylerdi.

O’nun (k.s) hayatı ciltlere sığmaz. Hulasa, yüce ceddi Kâinatın Efendisi’nin (s.a.s) ahlakı, kendisinde kemaliyle tecelli etmişti.

Bilinen Halifeleri

1.    Zü’l-Cenâheyn (Ser-Halife) eş-Şeyh es-Seyyid Abdullah Trabzonî (Demircioğlu)

(Avrupa İslam İlahiyat Fakültesi Kurucu Rektörü, Belçika-Gent)

2. eş-Şeyh es-Seyyid Mustafa Hayri

3. eş-Şeyh Niyazi Malatyevî (merhum)

4. eş-Şeyh Mustafa Sivasî (merhum)

5. eş-Şeyh Muhammed Salim Kemalî (merhum)

6. eş-Şeyh Abdülkerim Ercişî (merhum)

7. eş-Şeyh Hüseyin Malatyevî

8. eş-Şeyh es-Seyyid Mustafa Yaşar Göletderevî

9. eş-Şeyh Mustafa Karsî (Özgür)

Vefatı

Her anı kutsal, çile dolu, hizmet dolu, ibadet dolu, sevgi dolu 84 senelik ömür sonunda 17 Eylül 1979’da Pazartesi günü 10.30’da Suâdiye’deki evinde Hakk’a yürüdü. Ardında binlerce derviş, ser-zâkir, nâib, nekib ve ismi yukarıda yazılı çok kıymetli halifeler bırakarak vazifesini tamamlamıştır.

Son sözü;

“Allahümmeğfirlî verhamnî ve elhıknî bi’r-rafîkı’l-a’lâ / Allah’ım beni affet, bana acı ve beni en yüce makama ulaştır.”oldu.

Kabri şerifleri, Trabzon Akçaabat’ta Şehitlik Tepesi’ndeki türbesindedir. Ziyaret edilmekte, feyiz ve bereketlerine kavuşulmaktadır.

Ruhu şad olsun, himmeti hazır olsun.

Allah (c.c) sırrının kudsiyetini artırsın.

Şefaati cümlemizin üzerine olsun.

Esas kabri sevenlerinin gönüllerindedir.

Rahmetullâhi aleyh…


Editör diğer yazıları