Ankâzâde Köstendilî Halîl Efendi’nin, Tûti İhsan Efendi’ye 5. Mektubu
Gözümün nuru, canım evlâdım İhsan Efendi; Allah’ın selâmı, bereketi sizlerin ve sizi sevenlerin üzerine olsun.
Gözümün nuru, canım evlâdım İhsan Efendi; Allah’ın selâmı, bereketi sizlerin ve sizi sevenlerin üzerine olsun.
Muhabbet dolu satırlarınız bize ulaştı. Seyahatte olduğumdan birazcık geç nâil olduk. Velâkin okur okumaz zât-ı âlinize cevap yazmaya gayret ettim. Bizden dua niyaz etmişsiniz; Estağfirullah, Cenâb-ı Hakk gönlünüzdeki muradı, râzı olduğu şekilde sizlere ihsan eylesin.
Fakir de size bir vesile ile bildiğim kadarıyla bunu arz etmek ister idi. Siz yine muhabbetinizle ve gönülden gönüle olan tarikinizle bu muradıma vesile oldunuz. Büyüklerimizden aldığımız ve meşk ettiğimiz kadarıyla size arz etmeye çalışayım.
Pek muhabbetli evlâdım, bil ki insan imân şerefiyle mü’min derecesine erdirildiğinde onda bu hâlin tezâhürü olarak her hâlde zikrullah ile meşgul olma zevki tezâhür eder. Kişi ömrü hayatında ya durur oturur, ya ayakta yürür veyahut yatar uzanır haldedir. Cenâb-ı Hakk, imanda kemâle erenleri veya kemâle doğru seyr u sülûk edenleri beyan ederken; “Onlar ki ayakta, otururken veya yanları üzerine uzanmışken Allah’ı dâima zikrederler” buyurmaktadır.
Devran devretmek, dönmek, tavaf etmek manasındadır ki cümle mevcudat devrandadır. Devransız ve devr-i dâimsiz hiçbir mahlûk yoktur. Bu hakikati aklen ve fikren değil, hâlen ve müşahede ile bilen ve bulan âşıklar devran edegelmişlerdir. Halvetî usûlü devran, sizin de bildiğiniz gibi sola doğru Hû ismi şerifi sürülerek (zikirde icra edilerek) yapılır. Bundaki hikmetler erbâbına mâlum olur. Lâkin şu kadarcık arzedelim ki, kalb vücudun sol tarafındadır. Nazargâh-ı ilâhi ise kalbdir. Kalb gözünün yani Fu’adın sırrı da Hû ile keşfolunur. Kalp gözü dahi bu cila ile cilâlanır, sürmelenir. Böylece uşşak nazargâhı Hakk olan gönül kabesini Hû ile tavafa ancak muvaffak olur. Dervişan devranda Hû ismi şerifini çift çift söyler. Bunun da sırrı erbâbına malumdur. Lâkin hatırlarsanız insan kelimesi Arabî kalıplarda tesniye (ikilik bildiren) kalıbındadır. Ârife işaret kâfidir.
Devrandan evvel bizim usûlümüzde yerde oturulur ve tevhid sürülür. Devran için ayağa kalkıldığında meleklerin beyt-i mamuru tavaflarını temsili bir hâl alınır. O yakınlık ve müşahade makamında yani melekûtî halde esma-i ilâhi, Hû ismi şerifinde cem olur. Garazlar, talepler Hû’da yerini O zâtın Cemâl neşesine ve tecellisine bırakır da; şehadet mertebesinde Hû’dan başkası ifade-i meram olamaz. Devranda zikreden dervişler birbirlerine bu muhabbeti Hû ile iletir, kendi kâse-i kalblerinden diğer dervişin kalbine bu muhabbet aka aka cereyan ve cevelân eder. Cenâb-ı Hakk kişiye şah damarından daha yakındır. Lâkin bizler o esma-i ilâhiyi seslice anarak tekrar ruhumuzun duymasına ve karşımızdaki, yanımızdaki âşıkların bu neşeden nasibdar olmasına vesile oluruz.
Evlâdım İhsan Efendi, bilmiş ol ki zikrin hafisi de cehrisi de efdaldir. Günümüzde yeni yeni neşet eden; Cehri zikir mi efdaldir, hafi zikir mi efdaldir? münakaşasına ve mugalatasına asla itibar etmeyesin. Bu nevi konuşmalar lâf ü güzâf ve dahi mâlâyanidir. Kişinin mâlâyani ile meşgul olmasıysa en büyük afetlerdendir. Âkil isen yani âşık isen sen senin ruhuna şifa verecek zikrullâh ile meşgul ol, her nasıl olursa olsun.
Size tevcih edilen (yönetilen) suâlde; kişi bu devranın hakikatini görmeden, bu hali müşahade etmeden taklid ederek devran etmesi, vecde gelmeden vecde gelmiş gibi cevlan etmesi caiz midir? demişler. Siz dahi cevab verememişsiniz. Bilmediğiniz veyahut size bildirilmeyen mevzûda, bilmiyorum demek asaletten ve edebtendir. Dervişe de bu yakışır. Bildiğiniz mevzuu sorulursa sizden istenirse anlatmak yine bu edeb cümlesindendir.
İmdi, suâle şöylece cevab vermeniz herhalde muvafık olacaktır. Kişi gerek dünya hayatı gerekse ahiret hayatı için lazım olacak filleri ilk önce taklidle tatbik eder. Zaman içerisinde idrak kabiliyeti nisbetinde bu fiillerin farkına ve hikmetine erer. İlk cevab budur ki; biz bu hali taklid ile tahkike erenlerin yoluna süluk etmekteyiz. Bâdehû (bu taklittden sonra) umulurki bunda kalmaz hakikatine ereriz. Daha evvel arzettiğim gibi çocukken namazı taklidle öğreniriz. Amma o taklidle kıldığımız o çağa o yaşa göre yine bir şekil namazdır. Yaş kemale erdikçe ruh da buluğa erdikçe artık hakikatine doğru seyir başlar. O zaman da o deme, o hâle göre namaz yine ifâ edilmiş olur. Bir de namazın hakikati vardır. Bunun için muvaffakiyet Allah’tandır. Zikrullah’ın hem âyin şekli hem ferdi şekli bunun gibidir. Başka bir vecheden cevab verilirse, Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesselem Efendimiz, Hz. Ebubekir (ra) Efendimize; “Kur’an-ı Kerim’i okurken (mümkünse) ağlayınız. Ağlayamaz iseniz (ağlayarak okuyanları taklid için, halinizi o hale benzetmek için) ağlar gibi yapınız.” buyurmuştur. Bu daji gösteriyor ki kişi vecd halinin güzelliklerine hakkıyla ermese de vecde gelenleri taklid etmesi riya, gösteriş olmaksızın câizdir. Bir başka vecheden bir başka cevab. Allah Teala’yı zikretmek üzere toplananlar arasında muhakkak gönlü muhabbetle lerzan (titreyen) olan vardır. Bu hüsn-i zanna(iyi düşünmeye) muvafıktır. Mü’min ise daima hüsn-i zann üzere olmalıdır. İmdi, o meclisteki bir kişi hürmetine dahi Allah Teala orada bulunanları kendisini muhabbetle vecdle zikredenler zümresine dahil eder. Buhari-i Şerif hadis kitabında bu manaya gelen uzunca bir hadis-i şerif vardır. Orada zikir meclisinde bulunup zikirle alakası olmayan kişiye dahi Cenab-ı Hâkk’ın ikramları anlatılmaktadır. Bundan da anlaşıldı ki hâlis niyette olmayan kişi dahi zikretmediği halde nasibdar oluyor ise gerçekten o zikirden tad almaya gayret eden muhabbetli kişiler nasıl bir ecir kazanır kıyas eyle. Herhalde bu cevablar sâile (soruyu sorana) kâfi gelecektir. Eğer gerçekten öğrenmek için sordu ise. Yok öyle değil derdi âriflerin yoluna dil uzatmak, kendi şekk ve şüphesini yaymak kasdı var ise Cenab-ı Hakk onların da bizlerin de kalbini rızasında bir eylesin. Lâkin geçen mektubda yazdığım nutkun son kıtasında Cenab-ı Üftade (ks) şöyle buyuruyor:
Üftâde yanıp tüter
Bülbüller gibi öter
Dervişlere taş atan
İman ile göçer mi!
Cenab-ı Hakk böylesi halden bizleri muhafaza eylesin. Hem yine bize yakışan şudur ki, kişi riya ila bile Allah dese biz onu Hakk namına muhabbetle demiş kabul ederiz. Hakk’ın hürmetine ve dinin edebine bu çok daha muvafıktır.
Muhabbetli İhsan Efendi oğlum, zikrullah ve devran esnasında diğer dervişlerin hali ile meşgul olmayasın. Onların zikirdeki halini tecessüs etmeyesin (araştırmayasın, takib etmeyesin). Heman dervişe lazım olan kendisiyle meşgul olmak, sairle meşgul olmamaktır. Cümle umurunda (bütün işlerinde) bunu gözetesin.
Evlâdım, devran geceleri dervişlerin hasadıdır. Yani ektiği mahsulünü, devranda devşirir, kotarır. Bu sebepten mazeretin olmadan devranı terk etmeyesin. Hatta şeyhin seni devrandan kovsa bir daha gelme devrana dese dahi sözünü tutmayasın; imtihandır. Devranda isbât-ı vücud eyle (yani muhakkak bulun). Dervişlik yolu kırılmamak yoludur. Derviş bütün nakdini kalbiyle görür. Kalb kırılırsa içinde bir nesne durmaz, dışarı akar, kaybolur gider. Ol sebepten dervişin gönlü incinirse, incitmekten daha büyük bir belaya düçâr olur. Sermayesi olan muhabbet mâyisi kalbinden akıp gider, manen iflas eder. Sana lazım olan, incinmeyecek bir kalbe ve hale sahib olmandır. Bu da ancak kalbin kemâle ermesiyle olur. Zira âşıkta vücud kalmaz. Vücud kalmayınca; zâhirde kalıbı, zâhirde kalbi olmayınca kırılacak bir nesne kalır mı? ki kalbi kırılsın. Bu bahsi haylice tefekkür eyle. Bu sırrı sübhani’dir ki buna ermeyenin aşktan ve âşıklıktan bahsetmesi hayalden ibarettir vesselam.
Cenab-ı Hakk’ın rızasına talib, Cemâline râgıb İhsan Efendi oğlum, Allah Teâla sizi iki cihanda aziz eylesin. Sizi mürşidinize hayru’l halef eylesin. Üzerinizde hakkı bulunanların hüsnü şehadetlerine nâil kılıp şikâyetlerinden hıfz û emân eylesin. Hakk erenlerin himmetini ve ruhaniyetini sana enîs ve yoldaş eylesin. Muhabbet ve tehassürle göndereceğiniz mektupları bekler, sizi ve sevdiklerinizi Allah Teâlâ’nın emniyetine, hıfz û himâyesine havale eylerim.
Selâmetle, saadetle…
Editör diğer yazıları
- 09 Aralık 2023 es-selâmu aleyküm ve rahmetullâh
- 15 Temmuz 2023 es-selâmu aleyküm ve rahmetullâh
- 18 Ocak 2023 Ankâzâde Köstendilî Halîl Efendi’nin, Tûti İhsan Efendi’ye Mektubu (7. Mektup)
- 18 Ocak 2023 es-selâmu aleyküm ve rahmetullâh
- 11 Eylul 2022 es-selâmu aleyküm ve rahmetullâh
- 03 Nisan 2022 es-selâmu aleyküm ve rahmetullâh
- 01 Aralık 2021 Ankâzâde Köstendilî Halîl Efendi’nin, Tûti İhsan Efendi’ye Mektubu (31. Mektup)
- 01 Aralık 2021 es-selâmu aleyküm ve rahmetullâh
- 08 Haziran 2021 Ankâzâde Köstendilî Halîl Efendi’nin, Tûti İhsan Efendi’ye 26. Mektubu
- 08 Haziran 2021 eş Şeyh es Seyyid Abdurrahmân Hâlis Kerkûkî Hz.nin Nigârâ Adlı Türkçe Gazeli
- 08 Haziran 2021 es-selâmü aleyküm ve rahmetullâh
- 08 Şubat 2021 es-selâmu aleyküm ve rahmetullâh
- 08 Şubat 2021 Mürîdin nefsiyle olan âdâbı nelerdir?
- 07 Şubat 2021 Şeyhu’l-İslâm Haydȃrîzȃde İbrȃhîm Efendi´nin, Kerküklü Abdurrahman Hâlis Hazretlerinin Biyografisine İçeren Makalesi
- 18 Ekim 2020 es-selâmu aleyküm ve rahmetullâh
- 18 Ekim 2020 Sahih-i Buhari´de Zayıf Hadis Yoktur
- 18 Ekim 2020 Bu Dünya Dar-ı Gaflettir
- 28 Nisan 2020 es-selâmü aleyküm ve rahmetullâh
- 26 Nisan 2020 Tasavvufi Eğitimin Hedefi ve Bir Prototip
- 28 Ocak 2020 Ya Resulallah - Niyazi Mısri
- 28 Ocak 2020 Ankâzâde Köstendilî Halîl Efendi’nin, Tûti İhsan Efendi’ye 23. Mektubu
- 28 Ocak 2020 Tasavvufsuz İslami Kalkınma Olmaz
- 28 Ocak 2020 es-selâmü aleyküm ve rahmetullâh
- 28 Ocak 2020 Hüdâyi Hazretleri´nin Nefis Terbiyesi
- 28 Eylul 2019 Abdülkâdir Geylânî’nin Ahlakı
- 28 Eylul 2019 Ankâzâde Köstendilî Halîl Efendi’nin, Tûti İhsan Efendi’ye 22. Mektubu
- 28 Eylul 2019 Derviş Olsam
- 28 Eylul 2019 Allah, Kubâ Halkını Niçin Övmüştür?
- 28 Eylul 2019 Bir Kıssa, Bin Hisse - Buyurun Efendim!
- 28 Eylul 2019 Bursa Ulucami’indeki Levhanın Sırrı
- 28 Eylul 2019 Ayasofya Diyor ki
- 28 Eylul 2019 es-selâmü aleyküm ve rahmetullâh
- 20 Aralık 2018 Cem Olmuş Dervişleri
- 20 Aralık 2018 Kıssadan Hisse -ÇingeneAli-
- 20 Aralık 2018 Siz Hiç Çocuğunuza Böyle Bir Mektup Yazdınız mı?
- 20 Aralık 2018 Tövbe
- 20 Aralık 2018 Ankâzâd´den Tûti İhsan Efendi’ye 21. Mektub
- 09 Mart 2018 Tasdik ve İnkâr Bakımından İnsanlar - Ömer Nesefî
- 09 Mart 2018 Kudüs Davası Sahipsiz Değildir!
- 09 Mart 2018 Ankâzâde Köstendilî Halîl Efendi’nin, Tûti İhsan Efendi’ye 20. Mektubu
- 09 Mart 2018 Hz. Peygamber, Barış ve Savaş
- 29 Ekim 2017 Kabir Azabını İnkâr Edenlere Güzel Bir Cevap
- 29 Ekim 2017 Suların Kısımları
- 29 Ekim 2017 Ankâzâde Köstendilî Halîl Efendi’nin, Tûti İhsan Efendi’ye 20. Mektubu
- 29 Ekim 2017 Bir Mucize, Süheyl b. Amr (r.a)
- 29 Ekim 2017 Olmayınca
- 29 Ekim 2017 Gel Papaz Efendi!
- 23 Şubat 2017 Abdesti Bozmayan Şeyler
- 23 Şubat 2017 Ankâzâde Köstendilî Halîl Efendi’nin, Tûti İhsan Efendi’ye 18. Mektubu
- 23 Şubat 2017 Himmetini Âlî Tut - Pir Abdulkâdir Geylâni Hazretleri