Hikmet Deryâsı

Ben, devesini aldatarak yakalamaya çalışan adamın rivayet edeceği hadise güvenmem.

 Seçkin İnsan

 

Halife Hz. Ömer bir mecliste hazır bulunanlara sordu:

“Eğer dileğiniz hemen kabul ediliverecek olsa idi, ne dilerdiniz?” Birisi:

“Benim falan vadi dolusu altınım olsun isterim. Onu harcayarak İslâm’a daha çok hizmet edeyim diye” dedi. Bir başkası:

“Şu kadar sürüm (davar, koyun, keçi), mal ve mülküm olsun isterdim. Gerektikçe onları sarf ederek dine yararlı olayım diye” dedi. Herkes buna benzer şeyler söyledi. Hz. Ömer hiçbirini beğenmedi. Bu defa meclistekiler, Hz. Ömer’e sordu:

“Ya Ömer! Peki sen ne dilerdin?” Cevap verdi:

“Ben de Muaz, Sâlim, Ebû Ubeyde gibi müslümanlar yetişsin isterdim. İslâm’a onlar vasıtasıyla hizmet edeyim diye...”

 

 

Titizliğin Böylesi

 

İslâm dünyasında Kur’ân’dan sonra en güvenilir kaynak Sahîh-i Buhârî isimli hadis kitabıdır.

İsmail el-Buhârî’nin Hz. Peygamberin hadislerini toplamaya kendini vakfettiği, yeni bir hadis duymak ve almak için dere-tepe dolaştığı, günlerce, haftalarca yol kat ettiği sıralardaydı.

Kendisine, birçok sahabî ile görüştüğü bilinen birinden söz edildi. Çok zaman yaptığı gibi uzun bir yol kat ederek bahsedilen adamı buldu. Fakat adamı bulduğu sırada kazığından boşanmış olan devesini boş torba ile aldatarak yakalamaya çalıştığına şahit oldu. Bu halde hiçbir şey sormadan geri döndü. Niçin boş döndüğünü, birkaç hadis not etmediğini soranlara şöyle cevap verdi:

“Ben, devesini aldatarak yakalamaya çalışan adamın rivayet edeceği hadise güvenmem.”

 

 

Madem Ki Yola Girdin…

 

Tasavvuf  âleminin üstadlarından Ebû Said Ebu’l -Hayr (k.s) sık sık şu misali örnek olarak verirdi:

Bir pîr gemiye binmiş. Azığını tüketmiş ve sadece kuru bir somun ekmeği kalmış. Onu ağzına koymuş ama dişleriyle çiğneyememiş, eliyle kırmış ve denize atmış. Suya düşen ekmeği karşılayan dalga sormuş:

“Sen kimsin?”

“Kuru bir ekmek parçası” demiş. Dalga demiş ki:

“Bundan böyle bizimle olacaksan kuru değil, ıslaksın.”

Mana yoluna, nefsle mücadele meydanına adım atan kişi sıradan insanlar gibi belli vazifeleri yapmakla yetinmez. Farzları eksiksiz yapar, sünnetlere tutunur, her an Hakk’a yakınlaşmak için dikkat kesilir, kendini bütünüyle bu işe verir. Yani deryaya dalan, kuru kalmayı geride bırakmış olup, feyz deryâsında her zerresini ıslatmış olması gerekmektedir.


Editör diğer yazıları