Editör

Peygamber Efendimizin Hayâsı ve Tevâzuu

Peygamber Efendimizin Hayâsı ve Tevâzuu

Her din için bir ahlâk vardır. İslâm ahlâkı da hayâdan ibarettir.

 

Peygamberimiz aleyhisselam, hayâ hakkında şöyle buyurmuştur:

“Her din için bir ahlâk vardır. İslâm ahlâkı da hayâdan ibarettir.”1

“İman, atmış küsur şubedir. Onların en üstünü ‘lâ ilahe illallah’tır. En aşağısı da yoldan, halkı rahat­sız eden bir şeyi gidermektir.

Hayâ da, imandan bir şubedir.”2

“Hayâ, ancak hayır getirir.”3

“Hayâ imandandır, iman ise cennettedir. Yüzsüzlük cefadandır, cefa ise cehennemdedir.”4

“Hayâ, bir şeyde bulunursa, onu ancak süsler. Hayâsızlık da, bir şeyde bulunursa, onu ancak lekeler!”5

“İlk peygamberlerin sözlerinden insanların idrak ve tevarüs ettiği şey, ‘Utanmıyorsan, istediğini yap!’ sözüdür.”6

“Hayâ ile iman, daima bir arada bulunurlar. Onlardan biri kaldırılınca, diğeri de kalkar!”7

Abdullah b. Mes’ud der ki:

“Resûlullah aleyhisselam bir gün:

‘Yüce Allah’tan hakkıyla hayâ ediniz!’ buyurdu.

‘Yâ Rasûlallah! Allah’a hamd olsun, biz Allah’tan hayâ ediyoruz!’ dedik.

Resûlullah aleyhisselam:

‘Allah’tan hayâ etmek, böyle değildir.

Fakat Allah’tan hakkıyla hayâ etmek; başı ve başın taşıdığı uzuvları, karnı ve karnın içine doldur­duğu uzuvları haramdan korumak, ölümü ve toprak altında çürümeyi hatırda tutmaktır!

Ahireti dileyen kişi de, dünya hayâtının zînetini bırakır.

İşte, kim böyle yaparsa, Yüce Allah’tan hakkıyla hayâ etmiş olur!’ buyurdu.”8

Peygamberimiz aleyhisselam:

“Hiç şüphesiz, Azîz ve Celîl olan Allah, bir kulu helak etmek istediği zaman, ondan hayâyı çeker alır!

Hayâyı çekip alınca, o kul ancak hayâsız ve menfur olur!

Menfur olduğu zaman, kendisinden emniyet kaldırılır.

Emniyet kaldırılınca, o ancak hain olur!

Hain olduğu zaman, kendisinden rahmet kaldırılır!

Rahmet kaldırılınca, o ancak lanete uğrar, melun olur!

Lanete uğradığı ve melun olduğu zaman da, kendisinin İslâmiyet’le bağlantısı koparılır!” buyur­muştur.9

Peygamberimiz aleyhisselam, her iyilikte olduğu gibi, hayâ hususunda da insanların en hayâlısı, en utangacı idi.

Görülmesinden, açılmasından sakınılan şeylere de; insanların, gözünü en çok yumanı idi.10

Ebû Saîd el-Hudrî der ki:

“Peygamber aleyhisselam, kendi köşesine çekilmiş bakireden daha hayâlı ve utangaç idi. Bir şeyden hoşlanmadı mı, onu yüzünden anlardık.”11

 

 

 

 

 

 

Tevâzuu

 

 

 

 

 

 

Peygamberimiz, Mekke’yi fethe giden ordusunun başında, devesinin üzerinde yüce Allah’a karşı başını önüne o derece tevâzu ile eğmişti ki, sakalının uçları neredeyse devenin semerine değmekte12 ve

“Ey Allah’ım! Hayat, ancak âhiret hayatıdır” diye dua etmekte idi.13

 

 

 

 

 

 

Bir gün bir adam, Peygamberimizin huzuruna gelince, Peygamberlik heybetinden, titremeye başlamıştı.

Peygamberimiz, ona: “Kendine gel! Ben, bir hükümdar değilim. Ben, ancak Kureyş kabilesinden, kurumuş et yiyen bir kadının oğluyum!” buyurmuştur.14

Efendimiz (a.s), tevâzu sahibi olduğundan büyük-küçük herkese selam verirdi.

Enes b. Mâlik (r.a) şöyle dedi:

“Hz. Peygamber (s.a.s), çocukların yanından geçti ve onlara selam verdi.”

Enes b. Mâlik (r.a) şunu anlattı:

Biz çocukken, Rasûlullâh (s.a.s) bizim yanımızdan geçti ve: “es-Selâmü aleyküm, çocuklar!” dedi.15

 

 

[1]    Mâlik, Muvatta’, II, 905; İbn Mâce, Sünen, II, 1399, Hakîm-i Tirmizî, Nevâdiru’l-Usûl, I, 360.

2   İbn Hanbel, Müsned, II, 414; Buhârî, Edebü’l-Müfred, s.156; Müslim, I, 63; Nesâî, VIII, 110; İbn Mâce, I, 22.

3   Müsned, IV, 427; Buhârî, Edebü’l-Müfred, s.335; Müslim, I, 64; Ebu Dâvud, IV, 252.

4   Müsned, II, 501; Buhârî, Edeb, s.335; Tirmizî, IV, 365; İbn Mâce, II, 1400; Taberânî, II, 115.

5   Buhârî, Edeb, s.157; Tirmizî, IV, 349; İbn Mâce, II, 1400.

6   Mâlik, Muvatta’, I, 158; Müsned, IV, 121; Buhârî, Sahîh, VII, 100; Buhârî, Edeb, s.336; Ebû Dâvud, IV, 252; İbn Mâce, II, 1400.

7   Buhârî, Edeb, s.335.

8   Müsned, I, 387; Tirmizî, IV, 637; Taberânî, I, 177.

9   İbn Mâce, II, 1347.

10 Kadı lyâz, Şifâ, I, 82 vd.

11 İbn Sa’d, Tabakât, I, 368; Buhârî, Edeb, s.156; Buhârî, Sahîh, VII, 96; Müslim, IV, 1809 vd; Tirmizî, Şemâil, s.61; Heysemî, Mecmâu’z-Zevâid, IX, 10.

12 İbn İshâk-İbn Hişâm, Sîre, IV, 48; Vâkidî, Megâzî, II, 824; İbn Esîr, Kâmil, II, 246 vd; Ebu’l-Fidâ, Sîre, III, 555.

13 Vâkidî, II, 824; Halebî, İnsânu’l-Uyûn, III, 27; Zürkanî, Mevâhibü’l-Ledünniyye Şerhi, II, 321.

14 İbn Mâce, Sünen, II, 1100 vd; Heysemî, IX, 20; İmam Gazâlî, İhyâ, II, 483 vd; Kadı Iyâz, I, 99 vd; Ebu’l-Ferec, Vefâ, II, 437.

15 İbn Hanbel, III, 183; İbnu’s-Sinnî, Amelu’l-Yevm ve’l-Leyle, 223; Ebu Nuaym, Hılyetu’l-Evliya, VIII, 378; İbn Hacer, Fethu’l-Bari, XI, 33; Zebîdî; İthafu’s-Sadeti’l-Muttakîn, VI, 277.


Editör diğer yazıları