Editör

Şefaati ve Vesile (Aracı) Kılmayı Şirk Olarak Görme Hastalığı

Şefaati ve Vesile (Aracı) Kılmayı Şirk Olarak Görme Hastalığı

İmâm Tirmizî’den gelen bir rivâyette Hz. Peygamber’e (s.a.s) Makam-ı Mahmud sorulmuş; “O, şefaattir.” cevabını vermiştir.

Makam-ı Mahmud’dan bahsetmeyi, Nebî’yi (s.a.s) “aşırı yüceltmek” olarak algılayanzihniyete verilecek cevap nedir?

Hz. Peygamber (s.a.s):

Makam-ı Mahmud, ümmetime şefaat edeceğim bir makamdır.” buyurmuştur. (İmâm Taberî)

İmâm Tirmizî’den gelen bir rivâyette de Hz. Peygamber’e (s.a.s) Makam-ı Mahmud sorulmuş;

O, şefaattir.” cevabını vermiştir.

Gecenin bir kısmında uyanarak, sana mahsus bir fazlalık olmak üzere namazı kıl.(Böylece) Rabbinin, seni, övgüye değer bir makama göndereceğini umabilirsin.” (İsrâ, 79)âyetinin manası, Rûhu’l-Beyân tefsirinde şöyle açıklanıyor:

Makam-ı Mahmud, mahşer ehlinin tamamına şefaat etme makamıdır. O umumî şefaat sırasında herkes Peygamberimiz’e (s.a.s) gıpta eder. Çünkü kendisinden şefaat istenen peygamberlerin hepsi de ilk önce şefaat etmekten kaçınır ve her biri şefaat isteyenleri diğer bir peygambere gönderir. Sonunda bütün insanlar Peygamber Efendimiz’e gelirler. Peygamberimiz de, “Ben şefaat etmeye ehilim.” buyu­rur ve büyük şefaatini yapar. Diğer peygamberler ondan sonra şefaat ederler.

Ömer Nasuhi Bilmen ise bu âyetin tefsirinde şu manayı veriyor:

Muhakkak ki, (Rabbin seni bir Makam-ı Mahmuda) bir şefaat-ı kübrâ -büyük şefaat- makamına (gönderecektir). Senin dereceni bütün mahlûkâtn fevkine –üstüne- yükseltecektir.

Abdullah b. Ömer’den (r.a) gelen bir rivâyet de şöyledir:

İnsanlar, -Peygamber’in (s.a.s) ümmetleri olarak- cemaat cemaat toplanırlar. Her ümmet, peygamberinin peşine düşer ve:

‘Ey filân, bize şefaat (edip bizi bu sıkıntıdan kurtar)’ diye ricâ ederler. Büyük peygamberler dolaşılıp hepsinden, bu konuda bir şey yapamayacaklarına dair cevap alındıktan son­ra şefaat işi, dönüp dolaşıp son Peygamber Hz. Muhammed’e (s.a.s) gelir. İşte bu, Cenâb-ı Hakk’ın O’nu, Makam-ı Mahmud’a gönderdiği gündür.

“Öyle bir günden korkun ki, o günde hiç kimse başkası için herhangi bir ödemede bulunamaz; hiç kimseden -Allah izin vermedikçe- şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz; onlara asla yardım da yapılmaz.” (Bakara, 48) 

 

“Ey Kureyş topluluğu! Kendinizi kurtarmaya bakın; Allah’ın yanında size bir faydam olmaz...” (Buharî, Vesâyâ,, 11)hadisinden yola çıkarak şefaatin olmadığını söyleyen ve “Şefaat, kişiyi Allah’ın vereceği cezadan kurtaracaksa, Allah’tan (c.c) güçlü ve merhametli ol­malı ve insanı daha iyi tanımalıdır.”diyen kimselere verilecek cevap nedir?

 

Cezadan kurtaran ve affeden yine Allah’tır. Ancak affetmesine Nebi’yi (s.a.s) vesile kılarak ona verdiği değeri göstermektedir.

Tefsirlerde, yukarıdaki ayette belirtilen kendilerine şefaa­tin fayda vermeyeceği kimselerin, kâfirler olduğu bildirilmiş­tir. Şefaat, Müslümanlar içindir. Şefaatin varlığına delil olan bazı ayetler ise şöyledir:

Rahman nezdinde söz ve izin alandan başkalarının şefaate gücü yetmez.” (Meryem, 87)

Bu hususta Allah Teâla diğer bir ayette şöyle buyuruyor:

O gün, Rahman’ın izin verdiği ve sözünden hoşlandığından başkasının şefaati fayda vermez.” (Tâhâ, 109)

Allah’ın (c.c) huzurunda, kendisinin izin verdiği kimselerden başkasının şefaati fayda vermez. Nihayet onların yüreklerinden korku giderilince (birbirlerine): “Rabbiniz şefaat hakkında ne buyurdu?” dediler. (Şefaat edecek durumda olanlar)Hak olanı buyurdu, dediler. O, yücedir, büyüktür.” (Sebe, 23)

Bu konuda, tevatür derecesine varan sahih hadisler vardır. Bu hadislerden bazıları şu mealdedir:

Şefaatim, ümmetimden kebâir ehli olanlar (büyük günahlar işleyenler) içindir.” (Ebu Davud, Tirmizi, İmam Ahmed, Enes ibn Malik’ten)

Hiçbir peygamber yoktur ki, kendisine müstecab (kabul edilmiş) bir dua verilmiş olmasın. Muhakkak ben, duamı üm­metimin şefaati için sakladım. Şefaatim, ümmetimden Allah’a (c.c) şerik tutmayanlara inşallah ulaşacaktır.” (İmam Müslim, İmam Ahmed, Cabir (r.a.)’den)

İmam Buhari’nin İbn-i Ömer’den (r.a) rivayet ettiği bir hadis-i şerif şöyledir:

Kıyamet günü güneş öylesine yaklaşacaktır ki, akan terler kulakların ortasına kadar erişecektir. Böyleyken (insanlar)Âdem’den (a.s) yardım isterler, sonra Musa’dan (a.s) ve sonra Hz. Muhammed’den… Hz. Muhammed (s.a.s), onlar için şefaat edecek­tir (fe yeşfe’u)... Ve o gün Allah Teâlâ, O’nu yüce bir maka­ma çıkaracaktır, böylece ayakta duran herkes (kâfirler dâhil) O’nu öveceklerdir.

Enes’ten (r.a.) rivayetle Rasûl-i Ekrem (s.a.s) şöyle buyurmuştur:

Her peygamberin Allah Teâlâ’dan bir dileği vardı veya her peygamberin (makbul)bir duası vardı. Onu ümmeti için yaptı. Ben ise duamı kıyamet gününde ümmetime şefaate tahsis ve tehir ettim.

Avf ibn Mâlik el-Eşcaî’den (r.a.) rivayete göre Rasûl-i Ekrem (s.a.s) şöyle buyurmuştur:

Az önce Rabbimin beni ne ile muhayyer kıldığını (hangi konuda serbest bıraktığını)size haber vereyim mi?” buyurdu. Biz:

Evet, Ya Rasûlullah!” dedik. Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem (s.a.s):

Rabbim beni, ümmetimin üçte ikisini hesap­sız ve azapsız cennete koymakla şefaat arasında muhayyer kıldı.” buyurdu. Biz:

Ya Rasûlullah, siz neyi seçtiniz?” dedik,

Rasûl-i Ekrem:

Ben şefaati seçtim.” buyurdu. Biz hepimiz bir ağızdan:

Ya Rasûlallah, bizi şefaat edeceklerinden kıl.” dedik. Rasûl-i Ekrem (s.a.s):

Benim şefaatim, Müslüman olan herkesedir.” buyurdu. (İbn-i Hacer el Heytemi, İslam’da Helaller ve Haramlar, II, 725)

İmam Subkî de Şifaü’s-Sikâm adlı kitabında diyor ki:

Şefaat hakkındaki hadisler çoktur. Onların toplamı, tevatür derecesine ulaşmaktadır.

 

 

Kaynak: Hak Dinin Batıl Yorumlarına Cevaplar, Misvak Yayınları


Editör diğer yazıları